Beraat Kandilinde Yapılacak İbadetler ve Okunacak Dualar

Beraat Kandilinde Yapılacak İbadetler ve Okunacak Dualar

soruyor. Bu haberimizde aklınıza takılan pek çok sorunun yanıtını bulabilirsiniz. Berat gecesinin faziletini ayetlerle aktardığımız haberde Berat gecesi affedilmeyeceklere de değindik…

BERAAT KANDİLİ 2017 YILINDA NE ZAMAN?

Beraat Kandili en önemli gecelerden biridir. Bu sene Beraat Kandili 10 Mayıs 2017 çarşamba gününe denk geliyor. Beraat Kandili’nden iki hafta sonra yani 27 Mayıs cumartesi günü ise ramazan ayı başlıyor. İlk oruca 26 Mayıs cuma gecesi kalkılacak ve cumartesi günü ilk oruç tutulacak..

BERAT GECESİ VE GÜNÜ

Allâh-u Te‛âlâ bu gecenin fazileti hakkında şöyle buyurmuştur:

حٰمٓ وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ إِنَّا كُنَّا مُنْذِرِينَ فِيهَا يُفْرَقُ كُلُّ أَمْرٍ حَكِيمٍ أَمْرًا مِنْ عِنْدِنَا إِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ

Hâ! Mîm! O (hidâyet yollarını) iyice açıklayıcı Kitâb (olan Kur’ân)a yemin olsun! Muhakkak Biz onu (bereketi bol olan) mübârek bir gecede indirdik. Şüphesiz Biz dâima (kullarımızı önlerindeki tehlikelerden) uyarıcılar olduk. Her hikmetli iş onda ayrılır.

Katımızdan pek önemli bir iş olarak (ki, o geceden, bir daha seneki benzeri geceye kadar meydana gelecek ecellerin kesimi, hacca gideceklerin yazımı, zelzeleler, yıldırımlar ve harplerin kaydı ve bunlarla ilgili nüshalamanın başlaması bu önemli işimizin örneklerindendir)! Şüphesiz ki Biz dâima (kullarımıza elçiler) göndericiler olduk!
Senin Rabbinden (kullarına) büyük bir rahmet olsun için! Şüphesiz ki O (tüm işitilenleri hakkıyla duyan) Semî‛ de, (yaratıkların tüm halleri dâhil olmak üzere bütün malumatı çok iyi bilen) Alîm de ancak O’dur!”
(Duhân Sûresi:1-6)

Beydâvî, Nesefî, Hâzin ve Âlûsî (Rahimehumullâh) gibi birçok mûteber müfessirin beyânı vechile; bu âyet-i kerîmelerde geçen mübârek geceden maksat; bazı müfessirlere göre kadir gecesi ise de, ‛Ikrime (Radıyallâhu Anh) ile müfessirlerden bir cemaate göre Beraat gecesidir.

Ebu’d-Duhâ (Radıyallâhu Anh)‘ın beyânına göre Allâh-u Te‛âlâ şa‛bânın yarı gecesinde kaza ve kaderleri takdir eder, kadir gecesinde ise bu hükümlerin yazılı bulunduğu nüshaları erbâbı olan meleklere teslim eder.

Zemahşerî (Rahimehullâh)‘ın beyânına göre bir senelik hâdiselerin Levh-i Mahfûz’dan istinsâhı (kopyalanması)na Beraat gecesi başlanır, kadir gecesi bitirilir ve bu dosyalar dört meleğe tevdî edilir (ısmarlanır).

Bu nüshalar şunlardır:

1) Rızıklarla ilgili nüsha Mîkâîl (Aleyhisselâm)a,
2) Harplerle ilgili dosya Cebrâîl (Aleyhisselâm)a,
3) Zelzeleler, yıldırımlar ve yer çöküntüleriyle ilgili, bir de kulların amellerini zapt eden evrak birinci kat semânın görevlisi olan İsmâ‛îl isimli büyük bir meleğe,
4) Hastalıklar ve ölümlerle ilgili kayıtlar da ölüm meleğine teslim edilir.

Beyhakî (Rahimehullâh)‘ın beyânına göre kadir gecesi bir dahaki seneye kadar Kur’ân-ı Kerîm’den inzal edilecek (indirilecek) olan sûre ve âyetler takdir edilir. Beraat gecesi ise yeryüzünün yönetimiyle ilgili meleklerin takip ettiği diğer işler vuzûha kavuşturulur.

Dolayısıyla: “Her hikmetli ve önemli iş, tarafımızdan pek önemli bir iş olarak o gece ayrılır” kavl-i şerîfinde geçen: “Her muhkem iş” tâbiri, kadir gecesiyle ilgili olarak: “Kur’ân’ın cüzleri, sûre ve âyetleriyle alâkalı her önemli konu” diye tefsir edilir.

Beraat gecesi hakkında ise: “Kulların rızıkları ve ecelleri gibi önemli meseleleri” şeklinde izah edilir.
(Beyhakî, Şu‛abü’l-îmân, 5/253)

Bu yüzden ulemâ: “Recebin fazileti ilk gecesinden dolayı ilk onunda, şa‛bânın fazileti yarı gecesinden dolayı ortasında, ramazanın fazileti ise kadir gecesinden dolayı son onundadır” demişlerdir.
(Ahmed ibni Hicâzî, Tuhfetü’l-ihvan, sh:42)

Âişe (Radıyallâhu Anhâ) Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)‘in şöyle buyurduğunu anlatmıştır: ‘Ey Humeyrâ! Bilmez misin ki bu gece şa‛bânın yarı gecesidir. Bu gecede Kelb kabîlesinin koyunlarının kılları kadar Allâh’ın (cehennemden) âzatlıları vardır’ buyurdu.

Ben de kendisine: ‘Kelb kabilesinin koyunlarının tüylerinin durumu nedir (ki ondan bahsettiniz)?’ diye sorunca: ‘Araplar içinde onlardan fazla sürüye sahip olan bir kabile yoktur. Ancak ben (affolunacaklar arasında) altı kişiden bahsetmiyorum ki bunlar; içki içmeye devam eden, ana babasına isyan eden, zinâya ısrar eden, sıla-ı rahimi kesen, heykel tasvir eden ve söz gezdirendir’ buyurdu.

O zaman ben: ‘Yâ Rasûlallah! Sizin bu gece secdenizde bir duada bulunduğunuzu işittim ki, bu zamana kadar bu duayı yaptığınızı hiç işitmemiştim. Secdede diyordunuz ki:

‘Azâbından affına sığınıyorum, gazâbından rızana sığınıyorum, Senden Sana sığınıyorum. Zât’ın yüce olmakta dâim oldu. Sana karşı övgüyü sayıp bitiremem, Sen Kendini övdüğün gibisin’ deyince: ‘Sen bunu belledin mi?’ diye sordular.

Ben: ‘Evet’ deyince: ‘Bunları iyi öğren ve öğret. Çünkü Cibrîl (Aleyhisselâm) bana bunları secdede tekrar tekrar söylememi emretti’ buyurdular.

İşte Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) böylece sabah vaktine kadar ayakta ve oturarak namaza devam etti. Sabah olduğunda iki ayağı da iyice şişmişti.

Ben onları ovuştururken: ‘Anam babam sana feda olsun! Kendinize çok zahmet verdiniz, Allâh-u Te‛âlâ sizin geçmiş ve gelecek günahlarınızı bağışlamamış mıydı?! Şöyle yapmamış mıydı?! Böyle yapmamış mıydı?!’ diye sayınca: ‘Ey Âişe! (Madem ki O bana bu kadar lütuflarda bulundu) şimdi ben çok şükreden bir kul olmalı değil miyim?! Bu gecede neler olduğunu bilir misin?!’ buyurdu.

Ben: ‘Ey Allâh’ın Rasûlü! Bu gecede neler var?” dediğimde: ‘Âdem oğullarından bu sene doğacakların tamamı bu gece yazılır. Âdem oğullarından bu sene öleceklerin tümü bu gece kaydedilir, amelleri bu gece yükseltilir, rızıkları da bu gece indirilir’ buyurdu.

Bu sefer ben: ‘Yâ Rasûlullâh ! Allâh’ın rahmeti olmadan kimse cennete giremez mi?’ dediğimde: ‘Allâh’ın rahmeti olmadan kimse cennete giremez’ buyurdu.

Tekrar ben: ‘Siz de mi yâ Rasûlullâh!?’ deyince, mübârek elini başının üstüne koyarak üç kere: ‘Allâh rahmeti ile beni kuşatmazsa ben de giremem’ buyurdular.”
(Beyhakî, Fadâilü’l-evkāt, no:26-29, sh:126-132; Şu‛abü’l-îmân, no:3556-3557, 5/362-365; Münzirî, et-Terğîb, no:1546, 2/124; Süyûtî, ed-Dürru’l- Mensûr, 13/257-260)

Bu mübarek gece, ibadetle ihya edenlere cennetin vacip olduğu beş geceden biridir, nitekim Mu‛âz ibni Cebel (Radıyallâhu Anh)‘dan rivayet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Beş geceyi (ibâdetle geçirerek) ihya edene cennet vacip olur. (Bunlar da) terviye (zülhiccenin sekizinci) gecesi, arefe (zülhiccenin dokuzuncu) gecesi, nahr (zülhıccenin onuncu) gecesi (olan Kurban bayramı gecesi), fıtr (ramazan bayramı) gecesi, bir de şa‛banın yarı (Beraat) gecesidir.”
(İsmâ‛îl Hakkî, Rûhu’l-beyan, 8/403)

Bu mübarek gece, duaların reddedilmediği beş geceden biridir. Nitekim Ebû Ümâme el-Bâhilî (Radıyallâhu Anh)‘dan rivayet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Beş gece vardır ki, onlarda (şartlarına uygun olarak yapılan) dua reddolunmaz, bunlar da recebin ilk gecesi, şa‛bânın yarı gecesi, cuma gecesi, ramazan bayramı gecesi ve kurban bayramı gecesidir.”
(İbni Asâkir, Târîhu Dimeşk, 10/408; Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs, no:2975 2/196; Beyhakî, Şu‛abu’l-îmân, no:3440, 5/288; Abdürrezzâk, el-Musannef, no:7927, 4/317)

BERAT GECESİ AMELLERİ

1) Bu mübarek geceyi ibadetle geçirmek herkesin kalbinin öleceği yani telaştan kelime-i şehâdet okumayı bile unutacağı günde insanın imanını kurtarmasına vesile olur.
Nitekim ‛Amr ibni Osman ibni Kesîr ibni Dînar (Radıyallâhu Anhüm)‘dan rivayete göre Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Her kim şa‛bânın yarı (on beşinci) gecesi ile iki bayram gecelerini (ibadette) kıyamla geçirirse, kalplerin öldüğü günde onun kalbi ölmez.”

(Ahmed ibni Hicâzî, Tuhfetü’l-ihvan, sh:51; Safûrî, Nüzhetü’l-mecâlis, 1/143; Ali el-Muttakî, Kenzü’l-ummâl, no:24107, 8/548)

Hadîs-i şerifte geçen “Kıyam” tabirinden, lügat anlamındaki “Ayakta durma” manası kastedilmemiş, ancak ibadet ve taatta geçirme mefhumu murat edilmiştir.
“Kalbi ölmez” ifade-i nevebiyyesine, ulemâ birkaç türlü mana vermiştir.

a) Başka bir hadîs-i şerifte dünya ehlinden “Ölüler” diye bahsedilmesinden yola çıkanlar buraya: “Dünya sevgisiyle kalbi ölmez, bu yüzden hiçbir şey onu âhireti kazanmaya çalışmaktan engelleyemez” manası vermişlerdir.

b) Bazısı ise: “Ne canı çıkarken, ne kabirde, ne de kıyâmette kalbi şaşkınlığa düşüp de imanını kaybetmez” demişlerdir.

Hadîs-i şeriflerde geçen “İhyâ” ve “Kıyam” tabirlerinin ne şekilde yerine getirileceği hususunda âlimler birkaç vecih açıklamışlardır:

a) Kıyamın en üstün şekli namazla olur ki, bu gece kılınacak yüz rekatlık “Salâtü’l-hayr” bunun en üstün şeklini teşkil etmektedir ki bu namaz, bu geceyle alakalı namazlar bahsinde açıklanacaktır.

b) Kur’ân-ı Kerîm tilaveti ki, özellikle Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’in her gece okuduğu veya teşvik buyurduğu sûreler okunarak bu gece en mükemmel bir şekilde ihya edilebilir ki bunlar Secde Sûresi, Mülk Sûresi, Yâsîn-i Şerîf, Vâkı‛a Sûresi ve Duhan Sûresi’dir ki bu sûre bu gecenin faziletinden bahsettiği için bu gece okunması çok münasiptir, hadîs-i şerifte bu sûreyi bir gece içinde okuyana yetmiş bin meleğin istiğfar edeceği ve sabaha mağfûren yani affedilmiş halde çıkacağı bildirilmiştir. Ayrıca en azından Haşr Sûresi’nin sonu yani Lev enzelnâ ve Bakara Sûresi’nin sonu yani Âmenerrasûlü asla ihmal edilmemelidir.

2) Bu gece namaz kılmak en faziletli amellerdendir. Bu gece kılınacak namazların en mühimi Ali (Radıyallâhu Anh)’dan rivayet edilen 100 rekatlık namazdır. Nitekim Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ona şöyle buyurmuştur: “Ey Ali! Her kim şa‛bânın yarı (on beşinci) gecesinde yüz rekat kılar, her rekatta bir Fâtiha ve on İhlâs okursa, ey Ali hangi bir kul bu namazları kılarsa Allâh-u Te‛âlâ onun için o gece istediği her hâceti (isteği) yerine getirir.” Bunun üzerine: “Yâ Rasûlullâh! Eğer Allâh-u Te‛âlâ onu şakî (imansız ölecek bir bedbaht olarak) yazdıysa, sa‛îd (imanlı ölecek bahtiyar) kuluna çevirir mi?” diye sorulunca: “Ey Ali! Beni hakla gönderen Allâh-u Te‛âlâ’ya yemin ederim ki Levh-i Mahfûz’da: ‘Felan oğlu felan şakî olarak yaratıldı ama Allâh-u Te‛âlâ bu hükmü sildi ve onu sa‛îde döndürdü’ diye yazılmıştır” buyurdu.

(Demek ki ezelî ilimde onun tevbe edeceği bilindiğinden, muallak <askıdaki>kazâda yazılan şekâvet silinip, mübrem <değişmeyecek kesin=””>karardaki saadet hükmü yerini bulur.)
Allâh-u Te‛âlâ bu (namazı kılan) kuluna yetmiş bin melek gönderir ki bir dahaki sene başına kadar onun sevaplarını yazarlar, günahlarını silerler ve derecelerini yükseltirler. Allâh-u Te‛âlâ ‛Adn cennetlerine yedi yüz yetmiş bin melek gönderir. O melekler onun için şehirler ve köşkler bina ederler, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı, ağaçlar dikerler.

Bu cennetlerin bir benzeri, kullardan hiçbirinin kalbinden bile geçemez ki her bir cennette size tarifte bulunduğum şehirler, köşkler ve ağaçlar doludur. Eğer bu kişi bir dahaki seneye kadar ölürse şehit olarak ölür.

Allâh-u Te‛âlâ ona o gece okuduğu İhlâs Sûresi’nin her bir harfine mukābil yetmiş bin hûrî verir ki her bir hûrînin bir erkek, bir de dişi hizmetçisi bulunur. Ayrıca ona yetmiş bin ğılman, yetmiş bin vildan (genç köleler, hizmetçiler), yetmiş bin kethudâ (ciddî iş takipçisi) ve yetmiş bin hâcib (kapıcı) verir. O gece İhlâs okuyan herkese, yetmiş şehit sevâbı yazılır. Daha önce kıldığı ve daha sonra kılacağı tüm namazlar kabûl edilir.

Anne babası cehennemde bile olsalar onlara dua ederse onlar da (sağlıklarında) Allâh-u Te‛âlâ’ya hiçbir şeyi şirk koşmamışlarsa, Allâh-u Te‛âlâ onları cehennemden çıkarır da böylece onlar cennete girerler.

Beni hak peygamber gönderen Allâh-u Te‛âlâ’ya yemin ederim ki bu kişi cennetteki makamını Allâh-u Te‛âlâ’nın yarattığı şekliyle görmedikçe yahut ona gösterilmedikçe dünyadan çıkmaz.
Beni hak peygamber gönderene kasem olsun ki Allâh-u Te‛âlâ gece ve gündüzün yirmi dört saatinin her bir saatinde ona yetmiş bin melek gönderir ki ona selam verirler, onunla musâfaha ederler ve Sûr’a üfürülünceye kadar ona dua ederler. Kıyâmet günü en kıymetli ebrar meleklerle haşr olur.

Allâh-u Te‛âlâ yazıcı meleklere: ‘Üzerinden sene geçinceye kadar bu kuluma hiçbir günah yazmayın ve onun için sevaplar yazın’ diye emir buyurur.

Her kim namazı ve âhiret yurdunu niyet ederek bu namazı kılarsa, Allâh-u Te‛âlâ ona o gece kendi katından büyük bir nasip verir.

Allâh-u Te‛âlâ ona rüyasında otuzu kendisini cennetle müjdeleyen, otuzu ona cehennem azâbından eman veren, otuzu onu hata yapmasın diye koruyan, onu da (ondan dünyanın belalarını uzaklaştıran ve) kendisine düşmanlık edenlere tuzak kuran (ve ondan şeytanın hilelerini uzaklaştıran) yüz melek göndermedikçe dünyadan çıkmaz.”

(Ğazâlî, İhyâü ulûmi’d-dîn, 1/203; Zebîdî, İthâfü’s sâde, 3/425; Abdülkādir el-Geylanî, el-Ğunye, 1/348-349; İsmâ‛îl Hakkî, Rûhu’l-beyan, 8/403; Muhammed Hakkî, Hazînetü’l-esrâr, sh:68)

İmâm-ı Ğazâlî ve Abdülkādir el-Geylânî (Rahimehumellâh)’ın beyanlarına göre bu namaz rivayet edilen faziletli namazlardandır. Selef-i sâlihîn bu namazı kılar ve buna: “Salâtü-l hayr (hayır namazı)” ismini verirlerdi ve çoğu kere bu namazı cemaatle kılarlardı.

Hasen-i Basrî (Radıyallâhu Anh)‘ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’in ashabından otuz tanesi bana: ‘Bu gece bu namazı kılana Allâh-u Te‛âlâ yetmiş kere nazar (tecellî) buyurur ve her bir nazarıyla yetmiş hâcetini görür ki bunların en ufağı günahlarının bağışlanmasıdır’ diye anlattılar.” (Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtü’l-kulûb, 1/62)
Kişi dilerse on rekatta yüz İhlâs’la da bu namazı kılabilir.

Zebîdî (Rahimehullâh)‘ın beyânı vechile; bu namazdan maksat İhlâs-ı Şerîf’in bin kere okunmasıdır ki bu şekilde eda edilse de yeterli olur. Zünnûn-u Mısrî Hazretleri’nden rivayet olunduğuna göre: “Beraat gecesi her kim on iki rekat kılar da, Fâtiha’dan sonra elli kere İhlas Sûresi okursa yüz rekatın sevabını alır.” (Muhammed ibni Hatîrüddîn, el-Cevâhiru’l-hams, sh:58-59)

Buna gücü yetmeyenler yine Ali ibni Ebî Tâlib (Radıyallâhu Anh)’dan nakledilen şu namazı mutlaka kılsınlar ki, kendisi şöyle anlatmıştır:
“Şa‛bânın yarı gecesi Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)‘in kalkıp on dört rekat namaz kıldığını gördüm. Namazdan sonra oturup on dört kere Fâtiha, on dört kere Felak, on dört kere Nas Sûrelerini, bir kere de Tevbe Sûresi’nin son iki âyet-i kerîmesini:

لَقَدْ جَائَكُمْ رَسُولٌ مِنْ أَنْفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَحِيمٌ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِيَ اللّٰهُ لَا إِلٰهَ إِلَّا هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ

(Ey insanlar!) Andolsun ki elbette muhakkak size (meleklerden ve cinlerden değil de, anlaşıp uymanız kolay olsun diye) kendi nefislerinizden (sizin gibi bir beşer) olan pek değerli bir Rasûl gelmiştir ki, sıkıntıya uğramanız ona çok ağırdır, siz(in iman etmenize ve tüm işlerinizin yoluna girmesin)e karşı harîstir (çok düşkündür) ve inananlara karşı çok esirgeyicidir, pek merhametlidir (acıyıcıdır)! (Habîbim! Sen kendileri hakkında bu kadar büyük bir nimetken) eğer (hâlâ) onlar (sana iman etmekten) yüz çevirirlerse, sen: ‘(Sizin inkâr ve eziyetlerinize karşı) bana kâfî gelecek (yetecek) ancak Allâh’tır! O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur! Ben (O’ndan gayri kimseye umut bağlamam ve kimseden korkmam, zira ben) ancak O’na tevekkül ettim. O (azametini Allâh-u Te’âlâ’dan başka kimsenin bilemeyeceği kadar) çok büyük olan Arş’ın Rabbi de ancak O’dur!’ de’ (Tevbe Sûresi:128-129) âyet-i kerîmelerini okudu.

Okumasını bitirince kendisine, yaptığını gördüğüm amelinden sordum, bunun üzerine Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): ‘Her kim benim yaptığımı yaparsa, kendisi için yirmi makbul hac ve yirmi sene makbul oruç sevâbı verilir. Eğer o gün oruca niyet sabahlarsa, geçmiş ve gelecek birer sene olmak üzere iki senenin orucu gibi olur’ buyurdular.”

(Beyhakî, Şu‛abu’l-îmân, no:3559, 5/366; Cûzekānî, Süyûtî, el-Le’âli’l-masnû‛a, 2/60; ed-Dürrü’l-Mensûr, 13/ 260-261; Zebîdî, İthâfü’s-sâdeti’l-müttakîn, 3/426)

Farkındaysanız bu namazda okunacak sûreler tayin edilmemiştir, yüz rekatı kılamayan bâri bu 14 rekatı kılsın, peşine okunacakları okusun, 100 rekatı kılanlar da 14 rekatı bitirdiklerinde bu okunacakları okuyarak bu faziletleri kazansınlar, sonra 100 rekata devam etsinler. Bunu da yapamayanlar bâri her rekatta 10 İhlâs okuyarak 12 rekat kılsınlar, böyle kılanların da ömrüne bereket verilir, günahları mağfiret olunur.

4) Bu mübarek gecede mutlaka şu vazifeyi yapalım; 6 rekat kılıp, 3 Yâsin-i Şerîf okuyup, peşine vârid olan mühim bir duayı da 10 kere okuyalım.

Akşamdan sonra kılınacak bu namaz yatsıdan sonra da kılınabilir. 10 kere okunacak duayı Arapça bilmeyen Türkçe manasıyla da okuyabilir. İmâm-ı Zebîdî ve Şeyh Ahmed Dîrebî gibi birçok âlim ve fâzıl meşâyıh (Kaddesallâhu Esrârahüm) hazarâtı bu gecenin ihyâsı hakkında şu beyanda bulunmuşlardır: Allâh dostları içerisinde halefin seleften tevârüs (verâset yoluyla nakl)ettiğine göre;

Her kim Beraat gecesi şu sayılanları yaparsa, o gece yaptığı bütün istekler kendisine verilerek murâdı hâsıl olur:
a) Akşam namazından sonra her rekatta bir Fâtiha ve altı İhlas Sûresi okuyarak altı rekat kılar,
b) Her iki rekatın selâmından sonra birer Yâsîn-i Şerîf okur,
Birincisinde ömrüne berekete niyet eder.
İkincisinde rızkına bereket ve belâları def etmeye niyet eder.
Üçüncüsünde ise insanlardan istiğnâ (muhtaç olmama) ve husn-ü hâtime (imanla biten güzel bir sona erişme)ye niyet eder.
c) En sonunda “Beraat gecesi duası” diye meşhur olan şu duayı on kere okur.

“إِلٰهِى جُودُكَ دَلَّنِى عَلَيْكَ وَإِحْسَانُكَ أَوْصَلَنِى اِلَيْكَ وَكَرَمُكَ قَرَّبَنِى لَدَيْكَ أَشْكُو إِلَيْكَ مَا لاَ يَخْفَى عَلَيْكَ وَأَسْأَلُكَ مَا لاَ يَعْسُرُ عَلَيْكَ إِذْ عِلْمُكَ بِحَالِى يَكْفِى عَنْ سُؤَالِى يَا مُفَرِّجُ عَنْ كَرْبِ الْمَكْرُوبِينَ فَرِّجْ عَنِّى مَا أَنَا فِيهِ لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ سُبْحَانَكَ إِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْغَمِّ وَكَذَلِكَ نُنْجِى الْمُؤْمِنِينَ اَللَّهُمَّ يَا ذَا الْمَنِّ وَلاَ يُمَنُّ عَلَيْهِ يَا ذَا الْجَلاَلِ وَاْلإِكْرَامِ وَيَا ذَا الطَّوْلِ وَاْلإِنْعَامِ لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ ظَهْرُ اللاَّجِينَ وَجَارُ الْمُسْتَجِيرِينَ وَمَأْمَنُ الْخَائِفِينَ اَللَّهُمَّ إِنْ كُنْتَ كَتَبْتَنِى عِنْدَكَ فِى أُمِّ الْكِتَابِ شَقِيًّا أَوْ مَحْرُومًا أَوْ مَطْرُودًا أَوْ مُقْتَرًا عَلَيَّ فِى الرِّزْقِ فَامْحُ اللَّهُمَّ بِفَضْلِكَ شَقَاوَتِى وَحِرْمَانِى وَطَرْدِى وَإِقْتَارَ رِزْقِى وَأَثْبِتْنِى عِنْدَكَ فِى أُمِّ الْكِتَابِ سَعِيدًا مَرْزُوقًا مُوَفَّقًا لِلْخَيْرَاتِ فَإِنَّكَ قُلْتَ وَقَوْلُكَ الْحَقُّ فِى كِتَابِكَ الْمُنْـزَلِ عَلَى لِسَانِ نَبِيِّكَ الْمُرْسَلِ: “يَمْحُو اللّٰهُ مَا يَشَاءُ وَيُثْبِتُ وَعِنْدَهُ أُمُّ الْكِتَابِ” إِلَهِى بِالتَّجَلِّى اْلأَعْظَمِ فِى لَيْلَةِ النِّصْفِ مِنْ شَهْرِ شَعْبَانَ الْمُكَرَّمِ الَّتِى يُفْرَقُ فِيهَا كُلُّ أَمْرٍ حَكِيمٍ وَيُبْرَمُ أَنْ تَكْشِفَ عَنَّا مِنَ الْبَلاَءِ مَا نَعْلَمُ وَمَا لاَ نَعْلَمُ وَمَا أَنْتَ بِهِ أَعْلَمُ إِنَّكَ أَنْتَ اْلأَعَزُّ اْلأَكْرَمُ وَصَلَّى اللّٰهُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ النَّبِيِّ اْلأُمِّيِّ وَعَلَى آلِهِ وَصَحْبِهِ وَسَلَّمَ. آمِينَ!”

“Ey İlâh’ım! Sana başvurma yolunu bana cömertliğin gösterdi. Senin huzuruna beni iyiliğin ulaştırdı. Senin nezdine beni keremin yaklaştırdı. Sana gizli kalmayan sıkıntılarımı ancak Sana şikayet ediyor ve Senden, Sana zor gelmeyecek şeyler istiyorum. Zaten Senin, benim durumumu bilmen, istememe de hâcet bırakmıyor. Ey sıkıntılıların derdini açan Zat! İçinde bulunduğum sıkıntıları benden gider. Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten de ben, zalimlerden oldum.

“Biz onun duasını kabul ettik ve kendisini gamdan kederden kurtardık. İşte müminleri de böyle kurtarırız” (şeklinde Yûnus (Aleyhisselam)’a bahşettiğin müjdeye beni de nail et).

Ey herkese iyilik eden, Kendisine ise iyilik edilemeyen Allah’ım! Ey celal ve ikram Sahibi! Ey lütuf ve in’âm Sahibi!

Senden başka hiçbir ilah yoktur. Sen ki sığınanların desteği, eman dileyenlerin koruyucusu ve korkanların sığınağısın!

Ey Allah’ım! Eğer beni, nezdinde bulunan (Levh-i Mahfûz’dan ibaret) Ümmü’l-Kitâb’da, (kafir ölecek) bir bedbaht yahut mahrum veya kovulmuş ya da rızkı dar bir kimse olarak yazdıysan, fazl-u kereminle, bu şekavetimi, mahrumiyetimi, reddedilişimi ve rızkımın darlığını sil.

Beni, Ümmü’l-Kitâb’da (imanla ölecek) bir bahtiyar, rızkı bol ve hayırlara muvaffak bir kişi olarak kayda geçir. Çünkü Sen, buyruğu hak olan Bir Zat olarak, gönderdiğin peygamberinin lisanına indirdiğin kitabında:

‘Allah dilediğini siler, dilediğini sabit bırakır. Ümmü’l-Kitâb ise sadece O’nun katındadır’(Ra’d Sûresi, 39) buyurdun.

İlâhî! Kıymetli şa’bân ayının, her hikmetli işin kendisinde ayrılıp kesin karara bağlandığı onbeşinci gecesindeki en büyük tecellî hürmetine Senden dileğimiz, bildiğimiz ve bilmediğimiz, en iyi senin bildiğin tüm belaları, bizden açıp gidermendir.

Şüphesiz ki en ulu ve en iyi olan ancak Sensin.

Allâh-u Te’âlâ, Nebiyy-i Ümmî olan Efendimiz Muhammed’e, âline ve sahabesine, çokça salât ve bolca selam eylesin. Amîn!

(Zebîdî, İthâfü’s-sâdeti’l-müttakîn, 3/427, Ahmed Dîrebî, el-Mücerrebât, sh:13)

Duadan önce sağlam bir tevbe, varsa kul haklarını iâde, helal yemek, doğru konuşmak, Mevlâ Te‛âlâ’ya tam bir himmetle yönelmek, kalbin huzurunu temin etmek, kalp yumuşaklığını tahsil etmek, Allâh-u Te‛âlâ’ya karşı tam bir huşû, saygı ve boyun kırıklığı arz etmek gibi vazifelerimizi yerine getirelim ki kabul eserini görelim yoksa kabahati bu rivayetlere buluruz oysa esas kabahat bizdedir, ön hazırlık yapılmadan yapılan dualar reddedilir, biz polisin, savcının, hakimin, valinin huzuruna arz-u hal vermiyoruz, bütün padişahları bir damla sudan yaratanın huzurunda bulunuyoruz, hâcetlerimizi o yüce kapıya arz ediyoruz. Ona göre önce kendimize çeki düzen vermeli ve geride zikrettiğim vasıfları takınarak müracaat etmeliyiz ki kabûle şâyan olalım.

5) Bu mübârek gecede dua ve istiğfar çok yapılmalıdır. Özellikle de erkek ve kadın müminler için mağfiret talep edilmelidir. Nitekim hadîs-i şerifte: “İnanan erkek ve kadınlar için istiğfar edenlere, her erkek ve kadın mümin sayısınca hasene ve sevap yazılır” buyrulmuştur.
(Taberânî, Nebhânî, el-Fethu’l-kebîr, no:11403, 2/382)

Bâhusus ölüler unutulmamalıdır. Nitekim İbni Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)’dan şöyle rivayet edilmiştir: “Bayram günleri, cuma günleri, âşûrâ günleri ve Beraat geceleri ölülerin ruhları kabirlerinden çıkarak evlerinin kapılarına gelirler ve: ‘Bizi hatırlayan biri var mı acaba? Bize rahmet okuyan kim var acaba? Bizim garipliğimizi aklına getiren de bulunur mu acaba?
Ey bizim evlerimize yerleşip içindekilerle geçinenler ve geniş odalarımızda ikāmet edenler! Biz ise en dar mezarlardayız. Bizim amel defterlerimiz dürülmüş, sizinkiler ise açıktır. Artık bizim yalnızlığımızı ve ihtiyacımızı düşünmeniz gerekmez mi?!’ derler.”

(Zendûsî, Ravzatü’l-ulemâ, Risâle fi fedâili’l-eyyâmi’l-mübâreke, Reîsü’l-küttâb Mustafa Efendi, no:1166, vr:57)

Gerçekten ölülerimiz denize düşmüş “İmdat” diye bağıran biri gibi bizden hediye beklemektedir. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem):

«مَا الْمَيِّتُ إِلَّا كَالْغَرِيقِ الْمُتَغَوِّثِ يَنْتَظِرُ دَعْوَةً تَلْحَقُهُ مِنْ أَبٍ أَوْ أُمٍّ أَوْ أَخٍ أَوْ صَدِيقٍ، فَإِذَا لَحِقَتْهُ كَانَ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنَ الدُّنْيَا وَمَا فِيهَا، وَإِنَّ اللّٰهَ تَعَالٰى لَيُدْخِلُ عَلٰى أَهْلِ الْقُبُورِ مِنْ دُعَاءِ أَهْلِ الْاَرْضِ أَمْثَالَ الْجِبَالِ مِنَ الرَّحْمَةِ.»

“Ölü biri denize düşüp ‘İmdat’ diye bağıran boğulmaklık kişi gibidir. Babadan, anadan, kardeşten yahut bir dosttan gelecek bir dua bekler. Kendisine bir dua ulaşınca ona dünya ve içindekilerden daha sevgili olur. Şüphesiz Allâh-u Te‛âlâ dirilerin dualarından ölülere dağlar gibi rahmetler ulaştırır” buyuruyor.
(Beyhakî, Şu‛abü’l-îmân, no:9295, 7/16)

6) Bu gece Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’e salevât-ı şerîfe okumayı ihmal etmeyelim. Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’in bu konuda şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Beni hak Peygamber olarak gönderen Zât’a yemin olsun ki! Bu gece bana salevât okuyana tüm nebîlerin, rasüllerin, meleklerin ve insanların sevâbı ihsan edilir.”
(Mişkâtü’l-envâr, el-Hobevî, Dürretü’n-nâsihîn, sh:250)

Bazı meşâyıhtan nakledildiğine göre: “Beraat gecesi şu salevâtı yüz kere okuyan kişi Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’i rüyasında görme şerefine, dolayısıyla şefaatine nâil olur.” (Mültekadât, Enîsü’l-celîs hâmişi, sh:204)

“اَللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى رُوحِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ فِى اْلأَرْوَاحِ وَصَلِّ عَلَى جَسَدِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ فِى اْلأَجْسَادِ وَصَلِّ عَلَى قَبْرِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ فِى الْقُبُورِ.”

“Ey Allah’ım! Ruhlar içinde, Efendimiz Muhammed’in rûh-u şerîfine salât eyle!
Ey Allah’ım! Bedenler içersinde, Efendimiz Muhammed’in beden-i şerîfine salât eyle!
Ey Allah’ım! Kabirler arasında, Efendimiz Muhammed’in kabr-i şerîfine salât eyle!”

BERAT GÜNÜNÜN FAZİLETİ VE AMELLERİ​

1) Mübarek Şa‛bân ayının 15’ine denk gelen günü de bu mübarek gece kadar değerlidir.

Nitekim Enes ibni Mâlik (Radıyallâhu Anh)’dan rivayet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Dört gece vardır ki, geceleri günleri gibi, günleri de geceleri gibi (faziletli)dir. Allâh-u Te‛âlâ bunlarda yapılan yeminleri doğru çıkarır (ism-i şerîfi adına and verilerek yapılan duaları kabul eder), canları (cehennemden) âzâd eder ve bol mükâfatlar ihsan eder. Bunlar da; kadir gecesi ve sabahı, şa‛banın yarı (on beşinci) gecesi ve sabahı, arefe gecesi ve sabahı, cuma gecesi ve sabahıdır.”

(Hâfız Ebû Nu‛aym, Ahmed ibni Hicâzî, Tuhfetü’l-ihvan, sh:51; Necmüddîn el-Ğaytî, Kitâbu Leyleti’n-nısfi min şa‛bân, varak:191; Şihâbüddîn, Ahmed el-Kalyôbî, Nebzetün Azbetü’l-menhel fî zikri leyleti nısfi şa‛bâne’l-mufaddal, varak:221)

Âişe (Radıyallâhu Anhâ)’dan rivayet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Şüphesiz Allâh-u Te‛âlâ şa‛bânın yarısında, geceleyin dünya semâsına (şekilden ve hareketten münezzeh olarak) nüzûl buyurur da, bu tecellî ertesi gününün sonuna kadar sürer. Bu süre zarfında Allâh-u Te‛âlâ Kelb kabîlesinin keçileri sayısınca birçok kullarını cehennemden âzâd eder.”

(Hâkim, Necmüddîn el-Ğaytî, Kitâbu Leyleti’n-nısfi min şa‛bân, Süleymaniye Kütüphanesi, Reîsü’l-küttâb Mustafa Efendi, kayıt no:1166, varak:190)

2) İbni Mâce (Rahimehullâh)‘ın rivayet ettiği hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem):

«إِذَا كَانَتْ لَيْلَةُ النِّصْفِ مِنْ شَعْبَانَ فَقُومُوا لَيْلَهَا وَصُومُوا نَهَارَهَا.»

“Şa‛bânın yarısı olduğu zaman gecesini kāim (ibadette özellikle ayakta namazda), gündüzünü de (yarınki günü de) sâim (oruçlu) geçirin” buyuruyor.

Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)‘in nafile bir oruç hakkında “Şu günü tutun” buyurduğu oruç sayısı çok azdır

Beraat gününün orucunun fazileti hakkında Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Şa‛bânın yarı gecesi Cebrâîl (Aleyhisselâm)ın ve Allâh-u Te‛âlâ’nın meleklerinin yedinci kat semâdan dünya semâsına inişleri gerçekleşir. O halde o günün orucuna rağbet edin. Şa‛bânın yarı gününü (sâlih) insanlar ve cinlerle, kuşlar, yaban hayvanlar, yırtıcı hayvanlar, davarlar, denizlerin balıkları ve yeryüzünün böcekleri bile oruçlu geçirir.”

(Ebû Abdillâh el-Hubeyşî, Kitâbü’l-Bereke, no:532, sh:193)

3) Beraat günü mümkünse içinde nohut yahut kuru fasulye gibi taneli gıdalar bulunan etli bir yemek pişirip onunla iftar etmek ve fakirlere yahut konu komşuya ikram edip yedirmek çok faziletli amellerden sayılmıştır.

Nitekim Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)‘in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “(O gün iftar etmeniz ve fakirlere yedirmeniz için) et pişirirseniz, (yanında) hububat da pişirin. Zira her taneye karşılık sizin için on bin sevap vardır. Sizden on bin günah silinir ve sizin için on bin derece yükseltilir.”

(Ebû Abdillâh el-Hubeyşî, Kitâbü’l-Bereke fî fadli’s-sa‛yi ve’l-hareke, no:532, sh:193)

4) Beraat günü alışveriş yapıp kabı kaçağı buğday, nohut, kuru fasulye gibi hubûbat cinsi ya da sâir gıdalar ile doldurmak bir senelik rızık bereketine vesile olur.

Nitekim Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)‘in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “O gün evlerinizde kap-kaçaklarınızı boş bırakmayın. Zira Allâh-u Te‛âlâ o gün alıp yerleştirdikleriniz hususunda gelecek seneye kadar size bereket verir.”

(Ebû Abdillâh el-Hubeyşî, Kitâbü’l-Bereke fî fadli’s-sa‛yi ve’l-hareke, no:532, sh:193)

Bizler de bu bereketli günün hayırlarına nâil olmak ve bir dahaki seneye kadar rızık hususunda sıkıntıya dûçar olmamak için o günde ehl-i ıyâlimiz için evlerimize alışveriş yapmaya özen göstermeli ve bu bereketi Allâh-u Te‛âlâ’dan istemeliyiz.

BERAT GECESİ AFFEDİLMEYENLER

Birçok hadîs-i şerîfin açık beyanları üzere bu mübarek gecede bir takım insanlar günahları yüzünden mağfiret olmaktan ve Beraat almaktan mahrum olmaktadırlar. Bu hadîs-i şerîflerden bir kısmı şunlardır:

Mu‛âz ibni Cebel (Radıyallâhu Anh)’dan rivayet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Allâh-u Te‛âlâ şa‛bânın yarı gecesinde tüm yaratıklarına nazar eder de, müşrik yahut müşâhin (fitne-fesat çıkaran ve dostluk bağlarını kesen kimse) dışında tüm kullarını bağışlar.”

(Beyhakî, Şu‛abü’l-îmân, no:3833; İbni Mâce, no:1390; Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, 13/257)

Âişe (Radıyallâhu Anhâ)’dan rivayet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Cebrâîl (Aleyhisselâm) bana gelerek: ‘Bu gece şa‛bânın yarı gecesidir. Bunda Kelb kabîlesinin koyunlarının kılları kadar Allâh-u Te‛âlâ’nın âzadlıları vardır. Allâh-u Te‛âlâ bu gecede müşriklere, müşâhinlere, sıla-i rahimi kesenlere, eteğini yerden sürüyenlere, ana babasına isyan edenlere ve içkiye devam edenlere nazar etmez’ buyurdu.”

(Beyhakî, Şu‛abü’l-îmân, no:3837; Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, 13/259)

Abdullâh ibni ‛Amr (Radıyallâhu Anhümâ) dan rivayet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Allâh-u Te‛âlâ şa‛bânın yarı gecesinde tüm yaratıklarına nazar eder de, müşâhin ve adam öldüren dışında tüm kullarını bağışlar.”

(Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, 2/176)

Ebû Sa‛lebe el-Huşenî (Radıyallâhu Anh)‘dan rivayet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Şa‛bânın yarı gecesi olunca Allâh-u Te‛âlâ yaratıklarına tecelli buyurur da müminleri bağışlar, kâfirlere (iman edinceye ya da cehenneme kadar) mühlet verir. Kindarları da kinlerini bırakıncaya kadar (affetmeyip) bırakır.

(Beyhakî, Şu‛abü’l-îmân, no:3832; Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, 13/257)

Osmân ibni Ebi’l-‛Âs (Radıyallâhu Anh)‘dan rivayet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor: “Şa‛bânın yarı gecesi olunca bir münadî: ‘Af isteyen var mı kendisini bağışlayayım? Bir şey isteyen var mı ona vereyim?’ diye nidâ eder. Artık tenâsül uzvuyla zinâ eden ya da şirk koşan dışında kim ne isterse mutlaka kendisine verilir.”

(Beyhakî, Şu‛abü’l-îmân, no:3836; Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, 13/260; Kenzü’l-ummâl, no:35178)

Nevf el-Bikâlî (Radıyallâhu Anh)’dan rivayet edildiğine göre şa‛bânın yarı gecesi Ali (Radıyallâhu Anh) defalarca evinden dışarı çıkarak göğe doğru baktı ve şöyle dedi: “Dâvûd (Aleyhisselâm) böyle bir gecede, aynı bu saatte dışarı çıkıp semaya bakarak: ‘Şu bir gerçek ki, bu saatte kim Allâh-u Te‛âlâ’ya yalvarırsa mutlaka ona icâbet eder. Bu gecede kim Allâh-u Te‛âlâ’dan af dilerse, aşşar yahut büyücü veya şâir yahut kâhin ya da arîf veya şurtî yahut câbî ya da davulcu ve tanburcu değilse mutlaka onu bağışlar’ buyurdu.”

(İbni Receb, Letâifü’l-me‛ârif, sh:262)

Bu hususta daha birçok hadîs-i şerîf ve rivayet mevcuttur ki, onlarda da sayılanlara ilâveten: “Musavvir”, “Kattât”, “Musârim” ve “Mudarrib” gibi vasıflar nakledilmiştir.

Bu hadîs-i şeriflerden anlaşıldığına göre; bazı günahlar herkesin affolacağı Beraat gecesi bile affolunmaya ve duaların kabulune mânî olmaktadır. Bu vasıfları bir miktar izâha çalışacak olursak:

1) Şirk (Allâh-u Te‛âlâ’ya Ortak Koşmak)

Aynı zamanda imansızlık ve kâfirlikle eş anlamda olan bu günah Allâh-u Te‛âlâ’nın affetmeyeceğini bildirdiği tek günahtır. Diğer en büyük günahları bile diledikleri için bağışlayacağını:

إِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ أَنْ يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَاءُ

وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَعِيدًا

“Şüphesiz ki Allâh, Kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bundan başkasını ise diledikleri için bağışlar. Allâh’a ortak koşan gerçekten de pek uzak bir sapıklıkla sapmıştır” (Nisâ Sûresi:116) kavl-i şerîfinde beyan etmiştir.

Diğer bir âyeti kerimesinde de:

إِنَّهُ مَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدْ حَرَّمَ اللّٰهُ عَلَيْهِ الْجَنَّةَ وَمَأْوَاهُ النَّارُ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنْصَارٍ

“Şu bir gerçek ki, kim Allâh’a ortak koşarsa gerçekten Allâh ona cenneti haram kılmıştır, sığınağı ateştir. O zâlimler için yardımcılardan bir fert bile yoktur” buyurmaktadır. (Mâide Sûresi:72’den)

Buradaki şirk ve müşrik mefhûmuna birkaç kısım kâfir de dâhildir.
a) Evvelce İslam dâiresinde iken sonradan dinden dönen mürtedler,
b) Yapılması veya bırakılmasının haram olduğu konusunda icmâ (âlimler arasında görüş birliği) bulunan birşeyi helal sayanlar,
c) Bir din üzere istikrar göstermeyen zındıklar,
d) İslam’ı gösterip, kâfirliği gizleyen münâfıklar.

2) Şahnâ (Kin Tutmak)

Mağfirete mâni olan günahların başında gelen bu mâsiyet, ulemâ tarafından şöyle tefsir edilmiştir:

“Bir Müslümanın, bir din kardeşine Allâh için değil de, sadece nefsânî bir öfkeden dolayı kızması ve bu kızgınlığı yitirmeyip, sürdürerek kin besleme suretine çevirmesidir.”

Bu tarif lügat manasına en uygun olan bir görüştür ki, bu mâsiyetin sadece bu gece değil, birçok vakit yapılan amellerin kabulüne mânî olduğu hadîs-i şeriflerde yer almaktadır.

Nitekim Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)‘dan rivayet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Pazartesi ve perşembe günleri cennet kapıları açılır ve Allâh’a ortak koşmayan her kul bağışlanır. Ancak (din) kardeşiyle arasında kin bulunanlar hakkında (Allâh-u Te‛âlâ): ‘Bu ikisini (affetmeyi) barışıncaya kadar geciktirin’ buyurur.”

(Müslim, el-Birr, no:2565; Muvatta’, 2/908-909; Ebû Dâvûd, Edeb, no:4916; Tirmizî, el-Birr, no:2024; İbni Mâce, Sıyam, no:1740; Ahmed, el-Müsned, no:747, 2/329)

Amellerin en üstünü gönlün kin ve nefretten selâmette bulunmasıdır. Allâh’ın dostları kazandıkları yüce makamlara fazla nâfile ibâdetten ziyade hiçbir Müslümana kin tutmamak, herkesin iyiliğini istemek ve kendisi için istediklerini onlar için de istemekle ulaştılar.

Nitekim Enes (Radıyallâhu Anh)‘dan rivayete göre Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) ashâba üç gün peşpeşe: “Şimdi cennet ehlinden bir adam size çıkıp gelecektir” buyurmuştu. Her defasında da aynı adam gelince Abdullâh ibni Amr (Radıyallâhu Anh) onu misafir ederek ne amel ettiğine bakmak için üç gün yanında yatmış, fakat evinde kaldığı süre zarfında çok büyük bir amel yapmadığını görünce durumu kendisine arz etmişti.

O da: “Durum gördüğün gibi, ancak ben Müslümanlardan hiçbirine karşı kalbimde en ufak kötü bir düşünce taşımayarak uyurum” deyince, Abdullâh (Radıyallâhu Anh): “İşte bu kişi ulaştığı dereceye bu sayede kavuştu” buyurmuştur.

(Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, 3/ 166)

Abdullâh ibni Amr (Radıyallâhu Anhümâ)‘dan rivayete göre Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’e: “İnsanların en üstününün kim olduğu” sorulduğunda: “Dili çok doğru olan ve kalbi süpürülmüş bulunan herkes” buyurdu. Lisan doğruluğunu anladıklarını ancak kalbin süpürülmüş olmasını anlayamadıklarını beyanları üzerine: “O, içerisinde hiçbir günah, kibir, kin ve kıskançlık barındırmayan takva sahibi arınmış bir kalptir” buyurdular.

(İbni Mâce, Zûhd, el-Vera‛, no:4216)

Ey din kardeşine kin tutan ve zarar vermek isteyen kişi! Herkesin affolduğu bu mübârek gecede bağışlanmaman sana ceza olarak yeter.

3) Katl (Bir İnsanın Canına Kıymak)

Bu günah hakkında hadîs-i şeriflerde: “Göklerde ve yerde bulunanların tümü, bir Müslümanın haksız yere öldürülmesine iştirak etseler, Allâh hepsini de cehenneme tökezler” (Tirmizî, Diyat:8, no:1398, 4/17) buyrulmuş ve: “Dünyanın yıkılmasının, bir müminin öldürülmesinden Allâh katında çok daha önemsiz olduğu” (Nesâî, Tahrîm:2, no:3997, 7/94) bildirilmiştir.

Dînen kısas ve benzeri yollarla öldürülmeyi hak etse de, yakmak gibi meşrû olmayan usüllerle insan öldürmek de bu günaha dâhildir.

4) Zinâ

Bu günah da:

﴿وَالَّذِينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللّٰهِ إِلٰهًا أٰخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّٰهُ إِلَّا بِالْحَقِّ
وَلَا يَزْنُونَ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ يَلْقَ أَثَامًا﴾

“Allâh ile birlikte başka bir ilaha tapmayanlar, Allâh’ın yasaklı kıldığı cana haksız yere kıymayanlar ve zinâ yapmayanlar” âyet-i kerîmesinde üçüncü büyük günah olarak yer almıştır ve: “Bunları yapanlar, (cehennemim dibindeki) Esâm (kuyusun)a kavuşacaktır.”
(Furkān Sûresi:68)

Zinâ mefhûmuna dâhil olan günahlar:

a) Erkek erkeğe livata (homoseksüellik),
b) Kadın kadına sihak (sürtünme, lezbiyenlik),
c) Hayvanlara tecavüz,
d) Kendileri bilfiil çalışmasalar da genel evi çalıştırarak veya aracı olarak yardımcı olanlar da zinâ günahına ortaktırlar,
e) Bazı ulemâya göre eşiyle, makattan birleşmek de buna dâhil ise de bu “Küçük livata” sayıldığından dâhil görmeyenler de vardır.

Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) kendisine en büyük günahları soran bir zâta: “Şirk ve adam öldürmekten sonra zinâyı özellikle de komşusuyla yapılan zinâ”yı belirtmiştir. Bu hadîs-i şerîf, komşuluk hakkının ihlal günahıyla birleşmesi ve günaha düşme tehlikesinin fazlalığı açısından örnek verilmiştir.
(Buhârî, no:8378; Müslim, no:86; Tirmizî, no:3181- 3182)

Yine hadîs-î şerifte: “Tüm erkek ve kadınların Allâh’ın köle ve câriyeleri (mesâbesinde) oldukları, kölesinin ve câriyesinin zinâ etmesini Allâh’tan çok kıskanan bulanmadığı, bu nedenle fuhşu haram kıldığı ve buna sebebiyet vermemesi için nâmahreme bakmamayı emrettiği” bildirilmiştir.
(Buhârî, Nikâh, 9/319; Müslîm, no:2760)

5) İçki İçmek

Bu hususta da birkaç konu vardır.
a) Hadîs-i şerifler de geçen “İdman” tâbiri, devamlılık anlamına gelse de, bir kere dahi içip tevbe etmeyenler günaha ısrarcı sayılırlar.
Nitekim zinâ hakkında geçen “Israr” tâbiri de böyle değerlendirilmelidir.
b) Bira gibi sarhoş edici maddeler de hangi isim altında bulunursa bulunsun “Hamr (şarap)” tâbirine dâhildir.
c) Sarhoş olmayacak kadar içmek de aynıdır.
Zira bir hadîs-i şerifte: “Çoğu sarhoş edenin azı da haramdır” (Ebû Dâvûd, Eşribe:5, no:3683, 3/368) buyrulmuştur.
d) Esrar, afyon, kokain gibi akıl giderici tüm maddeler buraya dâhildir.

6) ‛Ukûk (Anne-Babaya İsyan)

Anne-babanın meşrû ve elden gelen isteklerini yerine getirmemek anlamındaki bu maddeden de şunları çıkarabiliriz.
a) Ne kadar yukarı gitse de nene ve dedeler bu hükme dâhildir.
b) Onların şeriata uymayan isteklerine uymak câiz değildir.
Ancak burada sünnetleri yapmaya mâni olmak gibi konular değil de, farzları bıraktırmak ya da haram yaptırmak gibi zarûrî konular ölçü olarak alınmalıdır.

7) Sıla-i Rahmin Kat‛ı (Akraba İlişkisini Kesmek)

Ulemâ bu hususa da bir kaç yönlü açıklama getirmiştir:
a) Anne ve baba tarafından olan yakın uzak akraba ve taallukatları buraya dâhildir.
b) Ebû Zür‛a (Radıyallâhu Anh) gibi bazıları, bunu kötülük ve eziyet yapma anlamında kabul etmişlerse de birçok âlim: “İyilik yapmamak, özellikle de alıştıkları ikramı kesmek” manasında değerlendirmişlerdir.
c) Sıla-i rahim vazifesi sadaka, hediye, ziyaret, selamlama hatta mektup göndermek (ve telefon açmak) gibi birçok yolla îfâ edilebilir.
d) Mâni bir hastalık, imkânsızlık ve dînini koruma gibi meşrû mâzeretlerle bu yükümlülük kalkabilir.

8) İsbal-ı İzar (Etek Sarkıtma)

Kibir ve gururu temsil eden bu tavır, kılık kıyafetiyle ve yürüme tarzıyla, insanlara hava atan ve caka satanları böyle bir gecede bile af kapsamı dışında bırakmaktadır.

9) Kattâtlık ve Nemmamlık

Bu makamda birkaç yönlü izah vardır:
a) İnsanlar arasında konuşulanlara şâhit olup ifsad etmek (ara bozmak) için söz taşıyan ve katıp karıştıranlar,
b) İnsanlar farkında değilken gizlice onları dinleyip sonra duyduklarını başkalarına anlatan,
c) Ara bulma niyetiyle laf taşıyanlar hatta yalan bile söyleyenler bu tehdide mâruz kalacak değillerdir,
d) Namus, ırz ve haysiyetleri rencide edecek iftiralar buraya dâhildir,
e) Gıybet büyük günahlardansa da böyle önemli konuda herkes değil de âlimler ve velileri gıybet kastedilir.

10) Tasvîr (Heykel Yapmak)

Hadîs-i şeriflerde: “Kıyâmet günü en şiddetli azâba çarptırılacaklardan biri de heykeltıraşlardır” (Müslim, Libas:37, no:5537-38, sh:945; Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, 1/407) buyrulmuştur.

Bu konudaki bazı önemli notlar:
a) Ağaç ve manzara gibi cansızların tasviri buna dâhil olmaz,
b) Kanatlı at gibi uydurma bir figür yahut kafasız bir deve kuşu gibi yaşama imkânı olmayan bir heykelden bile sakınmak gerekir,
c) Zamanımızdaki fotoğraf ve sâir kamera çekimleri de Hanefî mezhebine göre zarûret dışında uygun görülmemektedir.

Ancak Mâlikî ve sâir hak mezheplerde, bunlar heykel yapma anlamına gelmeyip, gölgenin durdurulması olarak değerlendirilmiştir.

“Bir sûret tasvir eden, azâba uğratılacak ve: ‘Şekillendirdiğiniz şeylere can verin (bakalım)!’ diye zorlanacak, bunu da yapamayaca(ğı için azaptan kurtulamayaca)k” (Müslim, Libas:37, no:5541, sh:945) şeklindeki hadîs-i şerifte geçen: “Şekil verdiğiniz şeylere hayat verin” ifadesi de, resim ve kamera çekimlerinin buna dâhil olmadığını destekler. Zira bunu yapanların bir şekil vermeye kalkışmadıkları ancak Allâh’ın verdiği şekli yansıttıkları âşikârdır.
Hanefî mezhebimizin bu hususta titizliği söz konusu olduğundan, burada keyfî resim çekmelere fetva verdiğimiz gibi bir mana çıkarılmamalıdır. Ancak kastımız resim çekmenin, heykel yapmak gibi Beraat gecesindeki mağfirete mâni büyüklükte bir suç teşkil etmediğinin izâhıdır.

11) Sihir (Büyü Yapmak)

“Helâk edici yedi büyük günah”tan sayılmış ve kaçınılması emredilmiştir.

Allâh’ın izniyle ve imtihan hikmetiyle insanların ölümüne, huzursuzluğuna ve karı-kocanın ayrılmasına varıncaya kadar en büyük felaketlere sebebiyet veren bu günah maalesef günümüzde çok yaygınlaşmıştır.

Bu konuda da söyleyeceklerimiz:
a) Kalpleri ısındırma, âşık etme gibi niyetlerle de olsa büyü haramdır.
b) Kanla Kur’ân-ı Kerîm yazmak, Kur’ân-ı Kerîm’i pisliğe atmak ve bu konuda papazlara gitmek insanı dinden imandan çıkarır.
c) Âyet ve hadislerle yazılan nüsha (muska)ları takmak, büyü kabîlinden değildir.

12) Kehânet (Gelecekten Haber Vermek)

a) Bu sadette; meydana gelecek şeyleri yıldızların doğuş ve batışlarının yarattığı gibi bir şirk itikadı söz konusudur.
b) Geçmişten haber veren ve tecrübeye dayalı tahminlerde bulunan müneccimler buraya girmez.
c) Çalıntı malları bildiren arrâflar da tecrübelere, bir takım alâmetlere ve cinlerden aldıkları yalan yanlış bilgilere îtimat ettiklerinden hatadan uzak kalamazlar.
d) Ancak kâhinler kadar büyük bir şirk yanlışına da kapılmış olmazlar.
e) Gelecekle alâkalı evliyâullâhın verdiği doğru bilgiler keramet kabîlindendir, burayla alâkası yoktur.
f) Özel velîlerden olmasa da bir mümin kul rüyasında gayba muttali‛ kılınabilir. Bu nedenle kâhin sınıfına girmiş olmaz.

13) Hecr ve Musârame (Küs Durmak)

Din kardeşiyle hangi nedenle olursa olsun üç günden fazla küs duranlar da bu günahı bırakmadıkça bağışlanmazlar.

14) Ribâya Israr (Fâizcilikten Vazgeçmemek)

a) “Fâiz alan da veren de Allâh’a ve Rasûlüne harp açmış olur ve kıyâmet günü Firavunların bile çiğneyip geçeceği rezil bir durumda bulunur ve kan irin ırmağında boğulur.” (Bakara Sûresi:279, İbni Cerîr, İbni Ebî Hâtim, Beyhakî, Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, 5/196)
b) Fâizin kâtipliğini yahut şâhitliğini yapanlar, fâizli bankalarda çalışanlar ve onlarla zarûret dışı iş yapanlar buraya dâhildir.
c) Gasp, rüşvet ve hırsızlık gibi gayr-i meşrû kazançlar da buna dâhildir.

15) Ticarette Idrâb

Buna birkaç türlü mana verilmiştir:
a) Yalan yeminlerle malını değerlendirmek ki, bu günahın:
“Memleketleri kurutacak bir günah olduğu” açıklanmıştır,
b) Aldatma, eksiltme veya fazlalaştırma sûretiyle ticarete haram katmak,
c) Aslı astarı olmayan haberler uydurarak haksız kazanç elde etmek.

16) Şâirlik

“Kahpe felek” veya “Adaletin nerde” gibi dinden çıkaracak elfâz-ı küfrü ihtivâ eden ya da belli bir kadının târifi ve haram şehvetin tahriki gibi unsurlar içeren şarkı, türkü ve şiirleri yazmak ya da okumak buraya dâhil olur.
Yoksa İslâm’a ve örfe uygun şiirlerde bir sakınca yoktur.

17) Şurtîlik (Emniyet Görevlisi Olmak)

Allâh’ın ve kulların haklarını çiğneyen zâlimlere parayla destekçi olmak konumuz açısından pek önemlidir. Yoksa vatanı milleti korumak ve asâyişi temin uğrunda çalışan asker ve polislerin konuyla alakası yoktur.

18) Davul, ‛Ûd ve Tanbûr Gibi Müzik Aletleri Çalmak

Bundan maksat İmâm-ı Nablusî (Rahimehullâh)‘ın da “Îzâhu’d-delâlât” isimli eserindeki beyânı vechile; çengiler ve içkilerle birliktelik ve farzları kaçırma gibi müziğin ayrılmaz elemanlarıyla birleşmesi halinde bu âletlerin kullanımı bu gece affolunmaya mânidir.

Farzlara riâyet ve haramlardan sakınılması durumunda ise, yine bu eğlenceler birçok âlim tarafından iyi sayılmamışsa da, bu gece affı engelleyecek büyük günahlara dâhil değildir.

19) Aşşârlık ve Cibâyet Yapmak

Bu günah “Ticaretlerden ve gümrüklerden haksız gelir elde etmek, zekât, ‛uşûr ve fitre gibi İslamî hakların dışında, insanların kârlarından para almak” demektir ki yardım, yataklık, kâtiplik, şâhitlik gibi her hangi bir yolla bu haksızlığa destek çıkanlar da bu günaha ortaktırlar.

‛Ukbe ibni ‛Âmir (Radıyallâhu Anh)‘dan rivayet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Meks sahibi cennete girmez.” (Dârimî, Fethu’l-Mennân, Zekât:28, no:1789, 7/213; Hâkim, el-Müstedrek, 1/404; Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, 4/143; Ebû Dâvûd, Harâc:7, no:2937, 2/147-148)

Câhiliyet devrinde insanların çarşı-pazarda sattığı şeylerden alınan akçeye “Meks” denirdi ki bunu yapana “Mekkas” ve “Aşşâr” denilirdi.

Köprü başlarında durup, gelen geçenden “Toprak bastı” nâmıyla alınan paraya da, tüccar mallarından meşrû vergi dışında fazladan tahsil edilen paraya da “Meks” ve “Bâc” adı verilmiştir.
Bunların bu şekilde alınması câiz olmayıp, bunu emredenler de bu emri uygulayanlar da birçok hadîs-i şeriflerde zemmolunmuşlardır.

Hâsılı; ticaret erbâbından alınacak gümrükler ve sâir vergiler, onların canlarını ve mallarını koruma gayesine yönelik olarak meşrû ve makul bir tarzda tahsil edilebilir. Aksi takdirde yapılacak muâmelenin bir zulümden ibaret olacağı (ve sahibini Beraat gecesinin en büyük mağfiret ve bereketlerinden mahrum edeceği) birçok muteber kaynakta yer almaktadır.
(Ömer Nasûhî Bilmen, Hukûk-i İslâmiyye ve İstılâhât-ı Fıhhiyye Kāmusu, 4/96-97)

20) ‛Irâfet

Bu da “Bir kabilenin veya toplumun yönetimini üstlenmek” anlamındadır. “Yönetimi elinde bulunduranların, cehennemde oldukları”nı ifade eden birçok hadîs-i şerîf riyâsetin fitnesine dikkat çekerek baş olma sevdâsından sakındırmayı hedeflemektedir.

Zira insanların yönetimi ve hakları çok zor olup ağır sorumluluklar yüklediğinden, hakkı yerine getirilmemesi durumunda büyük vebal ve azaplar kazandırır. Dolayısıyla Beraat gecesi affolunmayan idareciler insanların sorumluluğunu almış, sonra da hem Allâh’ın, hem de kulların haklarına halel getirmiş sorumsuz yöneticilerdir.

İşte bu yirmi maddede izâha çalıştığımız günahlardan birini âdet edinenler, bu büyük gecede mağfireti kaçırırlar.

Ancak günahlarından usanıp, evvelce işledikleri günahlara bir daha asla dönmemeyi kastederek Rabbine nasûh tevbesiyle dönenleri ve işlemiş oldukları seyyiâtın mânevî yükünü hâlâ omuzlarında hissedip de pişmanlık suyuyla günah kirlerini yıkayanları Allâh-u Te‛âlâ en sağlam yola sokar ve peygamberler, sıddîklar, şehitler ve sâlihlerden oluşan en güzel dostlara katar. Zira hakîki bir tevbe tüm geçmişi yıkar.

KAYNAK: ahaber.com.tr

10.05.2017
3.952

Telefon

Yol Tarifi

WhatsApp